Hafızalarımızda silinmez izler bırakan rollerin oyuncusu Erdal Tosun...

Erdal, 9 Nisan 1963’te, İstanbul'da, Sevim Hanım ve Necdet Bey’in ilk çocukları olarak dünyaya geldi. Aslen Balıkesirliydiler. Babası Necdet Tosun, hepimizin Türk filmlerinden tanıdığı kocaman gülen, tonton oyuncuydu. Necdet Bey, lokantacılık, leblebicilik, en son da terzide çalışmış ve Burhaniye’ye gelen bir film ekibinin dikkatini çekmişti. Sonrasında elinde kepçeyle haylaz çocuk karakterlerin peşinde koşan konak aşçısı, kimi zaman güleç yüzlü bir komiser olarak gördüğümüz, ekrandan gülümseyen siyah beyaz filmlerin enfes oyuncusu olmuştu. Oğulları Erdal ve Gürdal da babasının izinden gidecek, ülkesinde adından iyi söz edilen, enfes oyuncular olacaklardı. Armut dibine düşecekti. Bu sefer bir de, babanın kaderi, oğula olacaktı…

Necdet Tosun, 

Erdal’ın hayatı Sarıyer’de başlamıştı. Yine burada biteceğinden habersiz çocukluğunu, 12 yaşından sonra akmayan zamanı, sonra gençliğini, sonra yetişkinliğini yaşadı. Liseyi Beyoğlu Fındıklı Lisesi’nde bitirmiş ve hemen ardından Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na kaydolmuştu. İnsanı onu izlediğinde sahneye, ekrana kilit edecek bir aurası vardı. Daha üniversite bitmeden sinema, tiyatro başlamıştı bile.

Erdal, hayatının akışı çok hızlı ilerleyen insanlardandı. Bütün durağanlığına inat, zaman ondan hızlı akmayı sevmişti belli ki. 1981’de, bir Atıf Yılmaz filmi “Mine” ile ilk kez beyazperdedeydi. Bir yandan okul devam ediyordu. 1985’te İstanbul Devlet Tiyatrosu’ndaydı. Yine üniversiten mezun olur olmaz da Tilbe Saran, Uğur Yücel, Suat Sungur gibi Türkiye’nin özel oyuncularının yer aldığı arkadaş grubuyla “Özel Tiyatro”yu kurdular.

Onlar oyunculuğa gönül vermiş, geleceklerinin parlak olduğu gözlerinden okunan gençlerdi. Ama bu açtıkları tiyatro işi pek yürümedi. Oyunlar oynadılar, evet; ama neden sonra önce kadroları daraldı, sonra da dağıldılar.

Daha sonra Antalya Devlet Tiyatrosu’nda görevine başladı. Sonra da Devlet Tiyatrosu’ndan ayrılacak ve BKM oyuncuları arasına katılacaktı. Özellikle Erdal için oyunculuk konusunda her şey mükemmel ilerliyordu. Tiyatro konusunda hep başarılı işlerde sahnede olduğu gibi Türk sinemasının da aranan isimlerindendi. Babası hayatta olsa kuşkusuz onunla gurur duyar, tonton tonton gülümserdi…

Kardeşi Gürdal, ondan 4 yaş küçüktü. O da oyunculuğa gönül vermişti. Hepimiz onları “Bir Demet Tiyatro”da izlerken keyfimize diyecek yoktu. Onlar “Eyvah Necdet” ve “Tombalak” kardeşlerdi…

Erdal, İlknur Tosun ile 1995’te evlendi. Mutlu birliktelikleri 1996’da Zeynep Kiraz adını verdikleri kızlarıyla taçlanmıştı. Bu evlilik 20 yıl gibi hatırı sayılır bir süre devam etti. Ancak 20 yılın sonunda Erdal ve İlknur çifti anlaşarak boşandılar. Yine de birbirlerine bağlılıkları, sevgileri, saygıları hiç bitmedi…

Erdal’ın suretimizi hafızalara kazıyacak ilk televizyon çalışmasıydı Bir Demet Tiyatro. 1995’te evliliğiyle birlikte başladığı yeni yola büyük bir başarının başlangıcını da katmıştı. Birçok farklı karaktere hayat veriyor ve hepsinde birden sağladığı muntazam başarıyla da izleyicisini mest ediyordu.

Benim çocuk hafızama en çok Eyvah Necdet yer etmiş nedense. Tabii “İri Hikmet, Hidayet, Ekmekçi Danyal, Spartaküs Vedat” da vardı. Sizi en çok saran hangisiydi?

Özellikle BKM ile çalışmaya başladıktan sonra Erdal ve Yılmaz Erdoğan gördüler ki, kimyaları uymuştu. 1999 yapımı Vizontele’de samimi, içimizden insanların yaşadığı bir köy vardı ve bu köyün o izlenesi karakterlerinden biri de Şehmuz’du. Erdal Tosun, Şehmuz karakteriyle de hayranlarını mest etti…

Erken kaybedişler Erdal’ın hayatının döngüsünü oluşturuyordu. Babasından sonra şimdide mesleki yolculuklarını birlikte sürdürdükleri kardeşini kaybetmişti.

Kardeşi Gürdal’ı kaybedişini, acısını Ağustos 2015’te, OT Dergisi’nde şöyle anlatmıştı:

“Ben Vizontele çekimindeyim Van’da. Annem vardı yanımda.

Bir gün Necati (Akpınar) beni kenara çekti: ‘Erdal, Gürdal dün biraz kötü olmuş’ dedi. Oturdum bir yere. ‘Yok şimdi iyi; ama ben gene de gitmek istersin diye düşündüm’ dedi.

Atladım gittim. İyiydi. Çok zayıfladığı için göbek derisi, tam böbreği takacakları yere sarkıyordu. Baskı yapmasın diye orada bir yağ emme ameliyatı yapmışlar, bu yüzden dengeleri biraz şaşmış; ama diyalize girince düzelmiş. Ertesi gün onu iyi görünce işimi bitirmek için Van’a geri döndüm. Dönerken de söz aldım. ‘Ben geleceğim, sakın ben olmadan ölme!” dedim. ‘Tamam’ dedi. Yorgundu; ama alışıktı buna.

Sözüne güvenip Van’a gittim.

Tutmadı sözünü… Öldü!”

Gürdal Tosun böbrek yetmezliği yaşarken bağırsaklara giden damarların tıkanmasıyla ölmüş, Türkiye Tombalak’ını, Erdal da yol arkadaşını kaybetmişti… Yıl, 2000’di ve Gürdal, 33 yaşındaydı.

Bu ya da buna benzer pek çok replikle de hafızamıza kazınıyordu. Belki yakışıklı diye peşinden koşulmuyordu; ama sahnesini öyle bir dolduruyordu ki, “Evet, ben gerçek bir şey izledim. Sevindim, güldüm ya da üzüldüm” diyebiliyorduk.

“Kıroyum, ama para bende”diyerek can verdiği karakteri hatırladınız mı? Evet, Medeni Karpuz. 2002’de başlayan başarılı dizilerden biri Yarım Elma’da Erdal, parayı sonradan bulmuş ve bunu her fırsatta dile getiren, karısını aldattığı yetmezmiş gibi sevgilisini de yanında çalıştırmaktan geri durmayan Medeni Karpuz karakterini canlandırmıştı. Seyircisinin beğenisini bir kez daha kazanmış, her rolün hakkını vereceğini de bir kez daha kanıtlamıştı.

Arşivlenesi bir oyunculuk geçmişi vardı elbet; ama burada hepsine yetmek ne mümkün! Bir güzellik daha oldu ve Erdal’ın yolu Cem Yılmaz ile de kesişti. Öyle ki onu “G.O.R.A”daki,“Senin yüzüne n’oolmuş?” repliğinden de hatırlıyorsunuzdur.

Hakkını teslim etmek lazım, Erdal Tosun bizi çok güldürdü. Ama öyle rolleri vardı ki, replikleriyle adeta hayat dersi veriyordu. Benim en sevdiğim:

“- Üzeyir Abi, niye hiç konuşmuyorsun?

- Bi ara çok konuştum, hiç faydasını görmedim; bıraktım”.

Bir Yılmaz Erdoğan filmi olan 2005 yapımı Organize İşler’in Üzeyir Abisi… Elbette filmin komik yanları çoktu. Ama hiç konuşmayan bir karakterin kurduğu bu cümle ve üzerine eklenen Erdal Tosun oyunculuğu ile derinliği de artmıyor değildi.

Bir diğer örneğimi de 2010 yapımı“Rina”dan vermeliyim. Erdal Tosun, üç yakın arkadaşın hikayesinin anlatıldığı Rina’da,“Memo” karakterine hayat verdi. Bir repliği şöyleydi ki, duygulanmamak elde değil:
“Gitmek cesaret ister ufaklık! Gideceğin yer neresi olursa olsun, sevdiklerinle arana mesafe girince, varış yerinin hiçbir anlamı kalmaz”.

Ve sonunda güldürmedi. Hatta öyle ki, hepimizin gülüşünü yüzüne, kelimesini boğazına dondurdu. 30 Kasım 2016, saat 06.30! “Erdal Tosun, Sarıyer’de meydana gelen korkunç trafik kazasında yaşamını yitirdi”. Kader ağlarını onun yaşamında şimdi kendisi için son kez örmüş, babasının kaderini ona mühürlemişti. Erdal Tosun, 53 yaşındaydı. Zincirlikuyu Mezarlığı’na, babası ve kardeşinin yanına defnedildi.

Sonrası onu seven herkes için gözyaşı oldu. İlknur Tosun, cenaze arabasının ardından “Beni Erdal’dan ayırmayın. Beni de bindirin!” diye acısını haykırırken yürekleri yakmakla kalmamış, 20 yıllık sevginin de bitmediğini göstermişti. Onun için düzenlenen törende, "Çok iyi bir insan, muhteşem bir baba. Paylaşmayı çok seven, çok izleyen, çok okuyan, çok bilgili bir oyuncu. Çocukları sever, inatçı bir hasta, çok zeki, çok duygusal, çok çömert çok zarif bir adamdı" diye konuştu…

Erdal Tosun’un cenazesi, onun için özel isimlerin konuşması ve Bir Demet Tiyatro’dan kardeşi Gürdal ile sahneleri yayınlandıktan sonra, BKM’den alkışlarla uğurlandı…

 

COLLAGEN

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!